Bölgedeki savaşlar, finansal spekülasyonlar, bölgesel çatışmalar, enerji ve gıda krizleri, ticaret savaşları, darbe girişimi, pandemi ve şubat depremleri son dönemde Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyen başlıca krizler.
Salgın tedarik hatlarına, üretime ve toplum sağlına zarar verirken dünya ekonomisiyle birlikte ülkemizi de krizin içine çekti.
Bununla birlikte depremin yol açtığı yıkım ve ekonomik maliyetin belli bir dönem için ekonomi üzerinde olumsuz etki yaratması kaçınılmaz bir durum.
Ancak yeniden inşanın tamamlanması ve yenilenen altyapı ile ekonomik maliyet azaltılabilir ve doğru ekonomik hamlelerle hayatın normale(!) dönmesi sağlanabilir.
2021 yılının son çeyreğinde açıklanan, üretim ve istihdamı merkeze alan "Türkiye Ekonomi Modeli"ne göre önümüzdeki yıllarda yeni atılımların yapılması beklenebilir.
Umutsuzluğa kapılmadan, büyük bir sabırla ve en önemlisi de dayanışma ruhu ile bu zorlu süreci de aşacağımıza inanıyorum.
Ayrıca yerli üretime daha fazla önem verilmesi ve üreticinin daha çok desteklenmesi gereken bir süreçten geçiyoruz.
Çünkü hepimizin bildiği gibi Türkiye coğrafyası oldukça zengin topraklara sahip. Böylesine zengin bir coğrafyada böylesine krizleri yaşıyor olmamız yukarıda saydığım tüm nedenlerin yanı sıra yanlış ve eksik ekonomik, ticari, hukuki ve eğitim kararlarının bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Ayrıca bizler dayanışma ruhunu bir kenarı bırakıp "kıtlık" korkularına yenik düşersek insana insan olduğu için değer vermeyi bırakırsak daha çok sıkıntı çekeriz.
Dolayısıyla bu süreçte devlet otoritesine ve idari kadrolara görev düştüğü kadar biz vatandaşlara da büyük görevler düşüyor, bizler kârımızı değil beraberliğimizi maksimize edelim.
Bizim tarihimiz gösteriyor ki "birlik ve beraberlik içinde" olduğumuz sürece atlatamayacağımız zorluk yok.
Sonuç olarak hepimiz çatışmaları ve fırsatçılığı bir kenara bırakıp sorumluluk alacak ve bu zorlu ekonomik süreci de el birliği ile aşacağız.